Ece Evren
Beş kardeştik, ablam, ağabeyim, ben ve benden küçük iki kardeşim, üç kız ve iki erkek. Orta Anadolu’nun yüzölçümü en büyük şehrinde doğmuşum 1950 yılının 20 ağustos Pazar gününde. Hatırladığım şeyler kısıtlı. Ama şuuraltımda onarılmayı bekleyen onlarca travma olduğunu biliyorum. Daha evlendikten sonrakileri halledememişken, onları deşmeye hiç cesaretim yok. Yüzüme oturmuş soğuk tavrın, kolay kolay kimsenin beni kaldıramadığının sebebinin de bu olduğunu biliyorum.
Genellikle müstakil evlerde yaşarmışız. Ablam anlatır, konu komşu rahatsız olmasın diye… Zaten ne sesli güler, ne de sesli ağlardık. Bize öğretilen buydu, normali bu sanırdık. Ama çevreye karıştıkça hiç de öyle olmadığını fark ettik ve neden? lerim, sorgulamalarım, kızgınlıklarım o günlerde başladı.. Konuşkan bir çocuk değildim, uyumadan önce en az bir saat düşünürdüm. Bu da babamın “Her gece günün muhasebesini yapın!” sözünden sonra olmuştur mutlaka. Küçücük çocuğun muhasebe yapacak neyi varsa!...